Ekim ayı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olarak anılmaktadır. Ancak farkındalık yaratmak tek başına yeterli değildir. Erken teşhisi mümkün kılacak kapsayıcı, sürdürülebilir ve bilimsel kanıtlara dayalı tarama programları hayata geçirilmediği sürece, bu ayın yalnızca sembolik bir anlamdan öteye gitmeyeceğini hatırlatmak isteriz.
Meme kanseri taraması, hiçbir şikâyeti olmayan sağlıklı bireylerde yapılır ve en etkili sonuç erken evrede alınır. Meme kanseri taramasında altın standart yöntem mamografidir. Tarama programları sayesinde kanser öncüsü hücreler veya kanser, elle hissedilemeyecek kadar küçükken bile saptanabilmekte; bu da hem yaşam süresini hem de yaşam kalitesini belirgin şekilde artırmaktadır. Üstelik erken tanı sayesinde daha küçük ve daha sınırlı cerrahi girişimlerle hastaların tedavi edilmesi mümkün olmakta, bu da hem fiziksel hem psikolojik iyileşmeyi kolaylaştırmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), başarılı bir tarama programının toplumun en az %70’ine ulaşması gerektiğini açıkça belirtmektedir. Ne yazık ki, daha önce gerçekleştirdiğimiz toplantılarda Bakanlık’tan alınan veriler ile elde edilen oranlara ve istatistiklere göz attığımızda, ülkemizde tarama programlarına katılım oranının %8 seviyesine bile ulaşmadığı görülmektedir. Bu oran; ülkemizde tarama programındaki başarısızlığın açık bir göstergesidir ve toplum sağlığı açısından kabul edilemez derecede düşüktür.
Ne yazık ki, toplum bazlı tarama programlarını oluşturmak ve yürütmekle yükümlü Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi’nin başında, halk sağlığı veya koruyucu hekimlik alanında uzmanlaşmış, bizim coğrafyamıza hakim, Kıbrıs’ ın kuzeyini bilen bir doktorun bulunmaması, bu alandaki bilimsel ve etkili planlama süreçlerinin sekteye uğramasına neden olmaktadır. Bilimsel yaklaşımdan uzak, bürokratik önceliklerle şekillenen politikalarla halk sağlığı hedeflerine ulaşmak mümkün değildir.
Burada özellikle vurgulamak isteriz ki; mevcut yetersiz koşullara rağmen, tarama programlarında görev alan hekimler, hemşireler, teknisyenler, sekreterler kısacası tüm sağlık çalışanları büyük bir özveri ile çalışmakta, sınırlı kaynaklara rağmen toplum sağlığı için emek vermektedir. Bu çaba takdire şayan olmakla birlikte, kalıcı çözüm ancak sistematik ve güçlü bir tarama programı ile mümkün olacaktır.
Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği olarak Sağlık Bakanlığı’na açık bir çağrıda bulunuyoruz:
•Ulusal mamografi tarama programları, uluslararası bilimsel veriler ışığında derhal güncellenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.
•Yalnızca cihaz alımlarıyla yetinilmemeli; yeterli sayıda teknisyen, radyolog ve yardımcı sağlık personeli yetiştirilmeli, insan kaynağı güçlendirilmelidir.
•Dünyada her geçen gün daha çok yaygınlaştırılan kişiye özel tarama programları doğrultusunda; yoğun meme yapısına sahip veya risk faktörü bulunan kadınlar için ultrason ve manyetik rezonans gibi ek görüntüleme yöntemleri tarama programlarına entegre edilmelidir.
•Eğitim, farkındalık ve bilgilendirme faaliyetleri yalnızca Ekim ayına sıkıştırılmamalı; yıl boyunca, sürekli ve toplumun her kesimine ulaşacak şekilde sürdürülmelidir.
  • En önemlisi; Tarama için ulaşılması gereken hedef popülasyona en iyi şekilde ulaşmak amacıyla ciddi bir çaba sarf edilmeli; bu doğrultuda kapsayıcı ve toplumun ihtiyaçlarına yanıt veren sağlık politikaları hayata geçirilmelidir.
Sağlık Bakanlığı’nın, kendi kaynaklarını doğru kullanarak gerçek, etkin ve sürdürülebilir,  mamografi temelli tarama programı oluşturması, ulaşabileceği en fazla kişi sayısına ulaşmayı hedeflemesi ve bu hedef doğrultusunda çözüm odaklı adımlar atması artık ertelenemez bir zorunluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirmek, yalnızca bir tercih değil, bir kamu görevidir.
Bizler, Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği olarak, bu süreçte tüm bilgi ve birikimimizle katkı koymaya hazır olduğumuzu açıkça ifade ederiz. Tekrar vurgulamak isteriz ki: ‘Erken tanı hayat kurtarır.’

Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Yönetim Kurulu (a)
Dr. Sinem Şığıt İkiz, MD
Genel Sekreter